Haber Anasayfa - Editör Girişi
En Çok Okunan Haberler(2012)
Turnuva Haberleri (Yenilendi) - (21.03.2013) 40505
İncesu'da seçim çalışmaları - (4.11.2013) 26515
Kızılören Futbol Turnuvası soan erdi - (6.05.2016) 18516
Seçim sonuçları ! - (30.03.2014) 17164
Canlı yayın başladı ! - (29.06.2013) 16528
2012 Yılında Askere Gidecekelerin Listesi - (7.02.2012) 15825
Uzungöl piknik şöleni yapıldı. - (9.07.2012) 15510
Üniversiteliler buluşması gerçekleştirildi - (2.02.2015) 15270
Kızılören'de korkunç cinayet - (13.10.2014) 14850
Kızılören'in muhtar adayları - (2.03.2014) 14821

En Beğenilen Haberler(2012)
Dernek'ten Özhaseki'ye ziyaret - (25.04.2014) 9
Kayseri Kızılörenliler Derneği'nden Yol Açıklaması - (28.11.2013) 8
Dernek Yönetimi belli oldu - (25.06.2012) 8
Uzungöl piknik şöleni yapıldı. - (9.07.2012) 8
Kayseri Derneği Plaket Dağıttı - (18.07.2012) 8
Bir hemşerimiz daha profesör oldu - (29.11.2012) 8
Gölünbaşı'na sıcak asfalt yapıldı - (2.12.2012) 8
Aydın Uzun doçent oldu - (8.12.2012) 8
Yoğun kar yağışı devam ediyor (Güncellendi) - (9.01.2013) 8
Kızılörenli firma Flash Haber'de - (11.03.2013) 8
Yol tamamlanmak üzere - (1.11.2013) 8
Özhaseki Kızılören'de yol açılışı yaptı - (21.02.2014) 8
Bursların ilk taksidi ödendi - (4.11.2014) 8
İstanbul Kızılörenliler Derneği 2500 ağaç dikti - (2.12.2014) 8
Hüseyin Kulaç'tan örnek davranış - (13.02.2015) 8
Hain saldırıda bir hemşerimiz şehit oldu - (20.07.2015) 8
İki kişi sobadan zehirlendi - (20.02.2015) 8
Burs başvuruları başladı ! - (10.08.2015) 8
Salih Güdelek Milletvekili adayı oldu - (6.09.2015) 8
Erciyese kar yağdı - (26.10.2015) 8
Kızılören'de Soygun - (24.02.2016) 8
Kızılören Futbol Turnuvası soan erdi - (6.05.2016) 8

En çok okunan Haberler
2013 - 2012 - 2011 - 2010
2009 - 2008 - 2007 - 2006
2005 - 2004 - 2003 - 2002
:: Kızılören’den Sibirya’ya bir sürgün hikayesi
Türkler, tarih boyunca hep tarih yapmış, yaptıklarını hep geriye bakmamış ve hep geleceğe yürümüş bir millettir. Onlar, tarih yaparken, yaptıklarını yazmaktan utanmışlar belki de. Milletin geleceği için feda edilen hayatlar, tarihe düşülen dipnotlar olsa da, sadece gökkubbenin altında hoş bir seda olarak kalmış. Dinlemesini ve duymasını bilenler için.

Anadolu’nun her köşesi, duymadığımız, duyamadığımız bu hoş sedalarla dolu aslında. İşte bu hoş sedalardan birisi de, bu güne kadar Kızılörenlilerin bilmediği, memleketimiz Kızılören’den başlayıp, Bakü’ye uzanan ve Sibirya’da son bulan bir destanın hüzünlü ve sessiz çığlığı.

Geçtiğimiz gün, Kızılören’e giderken aldığım Aksiyon Dergisi’nin kapak konusu olan ‘Sibirya Sürgününde İki Osmanlı’ başlığı dikkatimi çekmişti. Heyecanla okumaya başladığım yazıda, Kayseri’yi görünce heyecanım biraz daha arttı, ardından İncesu ve Kızılören’i görünce tarifi mümkün olmayan bir mutlulukla ve heyecana kapıldım. Aynı satırlar birkaç defa okudum.

Meğer, Kızılören’in buğday benizli, mangal yürekli yiğitleri, Osmanlı için Türk Milleti için neler neler yapmışlar.

İşte, değerli meslektaşım ve abim Kadir Dikbaş’ın Aksiyon Dergisi için yaptığı araştırma haberinde Kızılörenli Topallıoğlu Mustafa’nın Kızılören’den Sibirya’ya uzanan hayat hikayesi…

Not: Değerli Gazeteci Yazar Kadir Dikbaş’a, Kızılören’in tarihini aydınlatan bu yazısından dolayı, tüm Kızılörenliler olarak teşekkür ederiz.

Durmuş Günsür

...Kayseri’nin İncesu ilçesi Kızılören beldesinden er Mustafa da, Azerbaycan için çarpışıp evine geri dönmeyenler Osmanlı askerlerinden. Topallıoğlu ailesinden olan piyade er Mustafa, Çanakkale Savaşı’ndan yeni dönmüştür. 37 yaşında, ihtiyat askeri durumundadır. Bir gün şehirden askerler gelir köyüne; “Ermeniler ve Ruslar Kafkaslarda Türk kardeşlerimizi, din kardeşlerimizi katlediyor. Onun için ordu kuruluyor. Gönüllü asker istiyoruz.” derler. Binlerce gönüllü gibi Topallıoğlu Mustafa da yazdırır adını. Bu sefer istikamet doğudur. Kayseri merkezinde kılınan namaz sonrası düzenlenen merasimle çıkarlar yola. Ailesi, iki çocuğu (Mehmet ve Emine) ve eşini geride bırakan Mustafa’ya annesinin söylediği son söz şudur: “Arkandan vurulursan hakkımı helal etmem. Vurulacaksan göğsünden vurul, düşmana arkanı dönme.” Ve savaşır, düşmana sırtını dönmeden.
Bunları, Topallıoğlu Mustafa’nın halen Azerbaycan’da yaşayan tek oğlu Selim Mustafaoğlu anlatıyor. Kayserili piyade er Mustafa, Osmanlı ordusunun Bakü’den çekilmesiyle birlikte memleketine dönmez. Görevli olup dönmedi mi, yoksa dönme imkânı mı bulamadı bilinmiyor: Bilinen, Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 27 Nisan 1920’de Rus orduları tarafından yıkılmasından sonra Bakülü bir ailenin yanına yerleştiği. Hâli vakti yerinde olan Hacı Bala Yakubov adında bir Azerbaycan Türkü, kendini himaye eder. “Bir oğlum, bir kızım var. Seninle iki oğlum olacak.” der. Aynı yıl Yakubov’un akrabası olan Hafize adında bir kızla evlenir, yeni bir hayat kurar. 1922’de oğlu Selim dünyaya gelir, arkasından da kızları Emine ve Havva. Kayseri’deki eşi ve çocuklarıyla ilk başlarda haberleşme imkânı bulup mektuplaşır, fakat bir süre sonra irtibat kopar.
Bugün 85 yaşına girmiş olan oğlu Selim Mustafaoğlu’nun kapısını bir akşam vakti çalıyoruz. Bakü’nün Bilaceri kasabası yakınlarında, Hazar’a yakın bir bölgede, Göredil bağlarında yaşıyor. Evde telefon olmadığı için ani bir baskın oluyor gidişimiz. İki dönümlük bahçe içindeki mütevazı evinde yalnız yaşıyor. Yaşına göre oldukça dinç. Kendi ihtiyacını kendi görüyor. En yakın dostu, beslediği hayvanları ve gözü gibi baktığı meyve ağaçları. Zaman zaman çocukları ziyaretine geliyor. Bizi buraya kadar getiren de oğlu Mustafa idi.

KGB TAKİBİ VE SÜRGÜN ÜSTÜNE SÜRGÜN
Bugünkü torunlar, dedelerinin geçmişini sonradan öğrenmiş. Yaşadıkları baskılar, sürgünlerden olsa gerek hiç kimseye anlatmamışlar sırlarını. Torun Mustafa, “Biz, dedemizin Osmanlı askeri olduğunu nenemizden öğrendik. Babamın sürgün hayatı bittikten sonra.” diyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra KGB’nin baskıları iyice artmış. Yaşı ilerlemesine rağmen takipten kurtulamamış Kayserili Topallıoğlu Mustafa da. Tek sebep Türkiye kökenli oluşu.
Rusların İkinci Dünya Savaşı’na katılmasıyla işler daha da sarpa sarar. 1941 yılında bir gün KGB ajanları eve gelerek “Hemen toparlanın istasyona, oradan da Gedebey’e gideceksiniz.” derler. Yük katarlarıyla götürülen Türk aileler, ikişer üçer Gedebey’in köylerine dağıtılmaktadır. Aralarına onlar da katılır. O dönemde, “Demiryolu’nun 50 km. yakınına kadar Türk olmayacak.” diye gizli talimat vardır.
Aynı yıl, ailesi sürgüne giderken evin tek erkek çocuğu olan Selim askere alınır. 1941’de İkinci Dünya Savaşı’na katılıp Baltık cephesinde Almanlara karşı savaşan Selim Mustafaoğlu, askerden döndükten sonra bir süre petrol sondajında kompresörcü olarak çalışır. Fakat kısa bir süre sonra ikinci bir şok haberle yüz yüze gelir. 70’ine merdiven dayamış yaşlı babası ile sürgüne gönderilecektir. Köy Sovyeti, Selim Mustafaoğlu’nu işyerine gelip, “Sizin eve gideceğiz.” diyerek götürür. Evde bir KGB ajanıyla silahlı askerler vardır. Ellerinde de bir liste. “Sen ve baban gidiyorsunuz.” derler. O gün henüz yedi aylık evli olan Selim Mustafaoğlu olayı şöyle anlatıyor: “Yıl 1949’du. Siz de gidiyorsunuz dediler bize. Baktım ellerinde sürgün listesi var. Tomsk’a gönderdiler babamla beni. Ailemiz kaldı. Uzun ve zahmetli bir tren yolculuğu oldu. Vardık, üç gün bizi hapiste tuttular. Türk, Kürt, Tatar ve Çeçenler vardı yanımızda. Bulunduğumuz kampa Türk olarak ilk biz gelmiştik. Herkesin fermanını okudular. Bana da babamdan dolayı getirildiğimi söylediler. Babamın getirilme sebebi de Türk olması. Sonra bizi kolhozlara verdiler. 6 ay asker gözetiminde tarlalarda çalıştık. Arkasından 6 yıl boyunca ormanda ağaç kestik.”
Onlar Sibirya’ya giderken eşleri ve çocukları yalnız kalır; ama akrabalar onlara sahip çıkar. Selim Mustafaoğlu, “Yalnız kalmışlardı ama Allah’tan üç tane taş gibi dayım vardı. Onlar ilgilendi.” diyor.
Sibirya sürgününü anlatmaya gerek yoktur. Alışılmadık bir iklim, bitmeyen geceler ve nefes donduran soğuk. Kaçsan yolu bulmak, hayatta kalmak mümkün değildir. Diğer yandan geride bırakılan insanların hasreti vardır. Selim Mustafaoğlu’nun halen sakladığı, babasından kalma bir mektup ve birkaç resim o yılları anlatan önemli belgeler. Mektup gizlice yollanmış köye. Kağıt bulunamadığı için Sibirya’da yetişen berozko ağacının kabuğuna yazılmış. Okunabilen kısımlardan anlaşıldığına göre, ailesinin hâlini hatırını soruyor, okuduktan sonra da bu mektubu yakın diyor. Fakat ailesi bunu yapmamış, aziz bir hatıra olarak saklamış.
Stalin’in ölümünden sonra göreve gelen Kruşçev’in 1956’da çıkardığı genel afla Selim Mustafaoğlu, Sibirya sürgününden kurtulur, memleketine döner. Fakat babasıyla gittiği sürgünden tek başına gelmiştir. Mustafaoğlu, “Babam, sürgünden üç yıl kadar sonra, 1952 mayısında hayatını kaybetti. Vefat ettiğinde 70 yaşındaydı. Bir molla vardı aramızda, namazını kılıp defnettik oraya.” diyor.
Annesinin, “Oğlum babanızı orada bırakmayın. Kemikleri olsun buraya getirin.” ısrarı üzerine 1964’te biner trene, tekrar Tomsk’un yolunu tutar. Yanına eşini ve halasının oğlunu da alır. Yine bir Türk olan babasının sürgün arkadaşı Ramazan’ı bulur. Ramazan, bir Rus’la evlenip orada kalmıştır. Onun yardımıyla mezarı kazıp kemikleri bir valize doldurur. Getirip Bakü’de Bilaceri Mezarlığı’na defneder. Topallıoğlu Mustafa’nın kendi adını taşıyan torunu Mustafa, 1994’te gittiği Kayseri’de dedesinin yaşadığı evden bir miktar toprak alarak Bilaceri Mezarlığı’ndaki yeni kabrine serper. “Hiç değilse kemikleri vatan toprağıyla buluşsun.” diye.
Selim Mustafaoğlu, sürgün yılları bitince demiryolu işletmesinde çalışmaya başlamış. 1959’da ise ticarete atılıp bakkal dükkânı açmış. 1990 yılına kadar da bu işle uğraşmış. 17 yıldır, Kolhoz idaresinin 1964’te tahsis ettiği bahçesini ekip biçiyor.
SSCB’nin dağılmasından sonra Türkiye’deki akrabalarının peşine düşmüş amca. Ve 1994’te bir arkadaşının vasıtasıyla babasının Kayseri’deki akrabalarını bulmuş. Hayatta olan kız kardeşi Emine’yi de alarak Türkiye’ye gelmiş. Babasının ilk evliliğinden olan kardeşi Mehmet Eryaz’la, diğer akrabalarıyla buluşmuş. Sonra kardeşi Mehmet gelmiş Bakü’ye, 15 gün kalmış...

Kadir Dikbaş - k.dikbas@aksiyon.com.tr - Sayı: 657 - 09.07.2007


21.07.2007
Bu haber 10144 kez okundu.

Yorum Ekleme Alanı
İsminiz :

YORUMLAR (Bu habere 66 adet yorum yazıldı)
ya ne acaip bir duygu insanın tüyleri diken diken oluyor heyecandan böyle bişey kızılörenle anılması bile insanı müthiş bir duygu selinin içine itiyor bu hisler sadece yaşanır

kamil düvenci-21.07.2007 

bu arada konuyla alakası yok ama kızılören kasabası arması içindeki yukarı bakan ayyıldız ile akparti amblemindeki seçim ayyıldızının aynı olması tesadüf mü?

Tarık-21.07.2007 

işte mahallenin birine bu gibi insanlarımızın ismi verilip azerbaycan ile köprü kurulabilir.Yani sadece bir dergi ile sınırlı kalmaz kasabamız için iyi bir reklam olabilir.Bu fırsattır değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Tarık-21.07.2007 

Allah a binlerce şükür ki Bağımsız, sürgün olmayan bir hayat nasib etti bize. Ve inşaallah bir daha böyle yürek dağlayıcı olaylar yaşatmasın bizlere. Bunlar bizlere ibrettir ve birlik beraberlik anlatır...

onur tunç-21.07.2007 

Allah o günleri tekrar yaşatmasın bizi birbirimize düşüpde başkalarına yem ve köle olmaktan korusun daha nice böyle hayatlar vardır kimbilir tarihimizde

yakup-21.07.2007 

Bir zaman, Hürriyet gazetesinin ilk sayfasında şöyle bir başlık vardı."60 yıl sonra gelen mutluluk" Haberin başlığı böyleydi. Haberde iki kardeşin Atatürk hava alanındaki 60 yıl sonra buluşmalarını konu alıyordu. Bu buluşma iki ayrı ülkede yaşayan, birbirlerini hiç görmemiş iki kardeşin buluşmasının haberiydi. Bu kardeşlerin babası vefaat etmiş. Baba ölmeden önce Azerbaycan’ da ki çocuklarına vasiyette bulunmuştu. Kayseri de bir kardeşiniz var onu mutlaka gidip görmelisiniz demişti demişti.

-21.07.2007 

1  2  3
  Şimdi Sarıgöl'e ulaşım daha kolay!
  Sosyal tesislerde iftar başlıyor
  Kızılören Futbol Turnuvası soan erdi
  Kızılören-Şeyşaban yolu açılıyor
22.12.2024 Pazar